top of page

Okuma diye  mektup yazdım sana

En son ne zaman mektup yazmıştım, hatırlamıyorum. Son bir mektup yazmış olmalıyım ama kime? Hatırlamıyorum.  Geçen yıllar bir çok değeri kaybettirirken bize yeni kazandığımız değerler var mı? Elbette var.

 

 "Ama biz eskiden" diye başlayıp sürüp gidecek çok fazla cümle kurabiliriz. Eskiden çok eskiden; develerin tellal, pirelerin berber olduğu kadar eskiden. Anamızın beşiğini tıngır mıngır sallama zamanları gelmiş, ne haberiz,bir haber...

 

Diye başlasam bu mektuba, kağıtsız kalemsiz yazmış olsam da ne fark eder, nasılsa postacı kapımızı çalmıyor artık. Sokaklarda postacının gelişini heyecanla bekleyenlerde yok. Posta kutusuna titreyerek bakıp hangi fatura hangi ödeme diye ellerimizi uzattığımız çağdayız.

 

Ne yazmak istemiştim ki ben bu mektuba? Kime yazacaktım. Aklımdan bir çok isim geçti, eski sevgililer, eski arkadaşlar hala dost olanlar hanginize?

 

Yıllarımı harcayarak bir çok hata yaptım. Hatalarıma bir bir baktım; kula kulluk etmemek için seçtiğim yollar ne kadar çakıllı ne kadar dikenli ve sağı solu uçurumlar ile dolu imiş. Kurt sürülerinin arasından geçip sırtlanlarla dans ettim. Bizzat ölümü gördüm hem de bir kaç kez.

 

Başarı denen şeyin ne olduğunu uzun zaman önce sorgulamıştım. Şimdi yine soruyorum kendime. Başarı ne ? Ne yazık ki her kitleye her isme göre değişiyor. Zamanımı satın almak zorunda kalacağımı algıladığım lise yıllarında özgür zamanlı en güzel mesleği seçmiş, gazeteci olmak yolunda hızlı  korkusuz cesaret isteyen adımlar atmıştım. Bir çok mesleğe göre zamanım benimdi, istediğim gibi kullanıyordum, mesai sorunu uzun dönem olmadı, haberci idim sokaklar benimdi, yeter ki haber ile döne bileyim büroya.

 

O yaşlarda kendimce  en onurlu mesleklerden birini seçmiştim. Halkın haber alma kaynağıydım, kötü giden ne varsa haber yapıp düzeltme şansım vardı. İyi gidenleri de haberleyip umut dağıtabiliyordum. Ancak zaman mesleğimi öyle bir hale getirdi ki, çıkarın, rantın, ahlaksızlığın odak merkezi oldu. Bugün herkes gazeteci, bugün herkes her şeyden anlıyor. Oturduğum yerde düşünüyorum.

 

Hayatım pahasına binlerce insanın hakkını karşılıksız savunurken, beklentisizdim; ancak düştüğümde o halkı yanımda göremeyince üzüldüm. Bu cümleyi suratına söylediklerimde oldu. Aldığım cevap aynen şöyle idi, "Yapmasaydın, savunmasaydın, şimdi öl"

 

16 yaşında iken hayalim yazar olmaktı başardım, üzerinde birde gazeteciliği meslek edindim. İflah olmaz bir idealist olarak mesleğime ihanet etmemek için, ne reklamcılık yaptım, nede inşaat sektörüne girdim. Daktilo ile başlayan meslek hayatımda ilk oturduğum masanın tam karşısında, "Kalemini kır  ama satma" yazıyordu. Bugün bile tüm bu kaosun içinde bunu yapıyorum paradoksa uzanan beynim bir metafor halinde akıyor.

 

"Salak" diyorlar bana, "desinler değişemem."

 

Çok şey öğretti geçen yıllar. Dürüstlüğün insanı aç bıraktığını ve gücünü yitirdikten sonra üzerine basmak için çabalayan lanetli yaşam formlarını gösterdi. Benimle işi bitenler can çekişerek ölmemi istiyordu. Ölmedim, bir gün öleceğim ama genç kalarak. Ruhumu ve bedeni mi genç tutmak için ant içtim. Elimden geldiğince uyguluyorum. Beynim aklımın emrinde, zekam beni aç bıraksa da ruhum yol gösterici.

 

Diğer yanda, müzik hayatımdaki en anlamlı olgu oldu. Yine çocuk iken arşınladığım sokaklarda fark ettim ki her kes bir birinin kopyası.  Üstelik hayatları yemek masası iş ve tuvalet arasında geçiyor. Arada bir de ürüyorlar. Gitar sesini duyduğum bu yıllarda rock müziğini keşfettim ve benim yol gösterici ve itici gücüm oldu ancak yıllar içinde bir boyalı kuş haline geleceğimi nereden bilirdim ki. Bunu da ancak Kosinski'nin "Boyalı Kuş'unu okuyunca anladım. Romanın kahramanı bir güvercini boyayarak havaya salıyordu. Diğer boyasız güvercinler aynı oldukları halde sırf bu fark yüzünden havada karada öldürüyorlardı boyalı güvercini. İşte bende öyle idim. Hep öldüm ve dirildim. Merhaba yine,  yeniden.

 

Dünyamız yaşam formları özellikle insan özünü kaybederken yerküreye de yapmadığını bırakmıyor.  İnsanlığın sözde iyiliği için kurulmuş tüm dinler Tanrı ile alay ediyor. Tanrı rant kapılarına baş tacı ediliyor.  Bilinçsiz mutlu köle orduları var karşımızda. Karanlık çökmüş üzerimize hiç bir şey yapamıyoruz, ne yapabiliriz ki kendi ruhumuzu korumaktan başka?

 

Dünyamız işportacı beyinli iş adamlarının eline kalmış durumda, ne etik var ne diyalektik. Açıkça söylüyorlar suratımıza" Adalet mülkün temeli" diyerek. Paran kadar buluyorsun adaleti. "Mülkiyet Allah'ındır" deyip her yere koskoca puntolarla yazıp, karış karış  satıyorlar dünyayı, üstüne birde kiracı olmak var.  Tüm bunları sende biliyorsun. Bende kırk yılda bir mektup yazıp tekrara giriyorum.

 

Rahat bir yaşam sürmenin yolu, yalandan dolandan, hırsızlıktan, gasptan, ranttan, cinayetten, namussuzluktan geçiyor. Bu durum bizim  gibilere hiç uymuyor. Vicdan denilen müessesemiz kusuyor dışarı böylesi bize ait olmayan, olamayacak olan duyguları. Bu yüzden sürünüyor, hor görülüp aşağılanıyoruz. Oysa durum bambaşka bizim kadar onlarda biliyor bunu.

 

Güç dengeleri ekonomik güce endekslenmeden değişecek bir gün ve bence az kaldı. Bu insan kanıyla zenginleşenlerin sokağa çıkamadığı çıksa bile binlerce koruma ile gezdiği günleri yaşıyoruz. Mutsuzluktan geberecek halde olan bu illetlerin tüm dünyayı kendileri gibi umutsuz bir mutsuzluğa sürüklemek istediklerini açıkça görüyor artık genç zihinler.

 

"Cennet  anaların ayakları altında" derken birileri bende düşünüyorum niye başının tacında değil diye. Sormuyor mu analar,"Neden öldürüyorsun, neden çalıyorsun, neden bu tecavüz vs vs?" diye. Kötülüğe iğrençliğe destek o zaman analar ve dolayısı ile de "Cennet ayaklar altında"

 

İşte böyle okunmaması gereken bir mektup yazıyorum sana. Milletin dini imanı bacak arasına kaçmış iken, senin de güvenecek dalların bir bir kırılır veya kırılacak iken, tam tersi olsun, bunu diliyorum. Güven ve vicdan...

 

Bir mucize olsa insanlık üzerinde kurgulanmış şu toplu hipnoz bir bozulsa diyorum ve yine bir dilek tutuyorum.

 

Bilmediğim ve anlamak istediğim çok şey var. Sende bana bir mektup yazmak istersen çekinme sakın. Yazarken mutlu olacaksan yazmanı dilerim ve isterim ki içimizdeki iyilik kaplasın tüm yaşamımızı bizi daha da özgür kılsın.

 

Zor günlerimde yardımcı olan, güzel günlerimizde birlikte güldüğüm can dostum en içten teşekkürlerim de sana.

 

Şimdilik hoşçakal.

 

Jan Paçal

bottom of page