top of page

Ne seks ne mastürbasyon; HİÇ BİRİ

Dünya yuvarlak diye her şey tekerrürden ibaret olmak zorunda değil. Pardon şu günlerde dünyanın düz olduğuna dair ciddi tartışmalar da var embesillerin dünyasında.  Düz veya yuvarlak tartışma konumuz için bir farklılık yaratmayacak nasıl olsa ancak belirtmekte fayda gördüm. Çünkü bu binyıl önce saptanan gerçeklik de tirajı komik bir şekilde tekerrüre girdi. Siyasetçilerin sunduğu kısır döngüler dünyasında kitlesel mastürbasyon yaşadığımız.  

 

Aynı hatayı tekrarlamak nedir? Güzel bir soru ama cevabı hemen aklınıza gelen şey değil. Aynı hatayı yapmanıza neden olan alt yapı var ya, siyasi sistem ve kaymak tabaka; hata onlar işte. Onların kuralları ile oynayıp onların önümüze sunduklarını kendi seçimimiz gibi kabullenip yemek. Bireysel olmakla birlikte kitlesel bir hastalık bu.

 

Neden hiç birinizi istemiyoruz dediğimizde anlaşılamıyoruz.  Neden kötünün iyisini yada iyinin kötüsünü seçmek zorunda bırakılıyoruz. Kardeşim siyasetinizi de  siyasetçinizi de istemiyoruz dediğimizde niye salakmışız gibi bize bakıyorlar. Çünkü beyinleri bu noktadan ileri gidemiyor.

 

Kardeşim sizler oksijen değilsiniz, sizler olmadan daha rahat yaşarız diyerek şu basit gerçeği kabullenmiyorsunuz.  Üstelik oksijenimizi kirleten bizi köle olarak kullanan istilacılar değil mi onlar.  İnsan için yararlı olan ne varsa yok eden dünya üzerindeki siyasetler değil de ne? Hepsi dünya yaşamını yok etmek insanlığı acı içinde kıvrandırıp sadece mutlu azınlıklarını korumak için şekillenmemiş mi? Cebinde bol paran var diye köle olmadığını mı zannediyorsun?

 

Tekrar, tekrar, tekrar eden süreçler ve inançla azimle bu süreçleri takip eden üst alt ve zirve yapmış bilinçler.  Eskiden yüz yılda, daha eskiden bin yılda olan döngülerin oluşum ve bitim ve tekrar başlama süreçleri 10 yıla indi.  10 yılda bir aynı şeyleri yaşar olduk ama farkında değiliz. Farkında olmamamız o kadar doğal ki. Üzerimize boca edilen hayatın zorluğu veya şafşatalı cazibesi... Yaşamın acımazsızlığı yada cafcaflı tarafı içinde ayakta kalmaya uğraşırken farkında olmak gerçekten zor.

 

Bakış açısı çok basit; her seferinde daha refah daha insancıl bir yaşam sunacaklar bize diye siyasilerin asla tutmadıkları sözlerinin peşinden gidiyoruz. Hangi partiden hangi görüşten olursan ol durum bu.  Oy istiyorlar kafamıza yatana veriyoruz. Eeee ne değişiyor senin için, çalmadan çırpmadan yaşıyorsan bir gelişme görüyor musun hayatında, bir refah, şöyle ferah ferah bir yaşam. Yoooo...  

 

Dahası standardını korumak için daha çok çalışmak zorunda kalıyorsun. Sonunda ölmek üzere iken de emekli olacaksın. Büyük ödülde bu. Demek ki bu döngülerde de arka arkaya yapılan hata bunları seçmek için kurulan sistemin kölesi olmak.  Cebinde yeterince paran ve arkanda dayıların yoksa milletvekili olamazsın bilmiyor musun. Bir dene istersen.

 

Bizler bu sorunu aşmak istemiyoruz, bu sorunun içinde debelenmekten mutluyuz çünkü farkında değiliz. Sorunu oluşturan ana unsurları yani sorunun kaynağını görmüyoruz, görsek bile bu sorun bataklığının kurutulabileceğine inanamıyoruz ve nevrotik halimiz devam ediyor. Kaderimiz kısır bir döngü halinde kavrulup duruyor.

 

Diyor ki kitap; "Nevrotik ruh hali, kişinin sorunu aşmaya yönelik çabalar göstermek yerine sorumluluktan kaçmayı ve savunma mekanizmalarını devreye sokup kendini haklı çıkarmayı daha kolay bulmasından kaynaklanır. " Buradaki tespitim şu siyasilerin ve partilerinin peşinde gitmek zorunun çözmeye yönelik bir çaba değil. Sorunu çözmeye yönelik çaba bu sorunu ortaya koyan kurum ve kuruluş ve kişilerin bertaraf edilmesidir.  Bunlar bertaraf edilmeyip sorunun kaynaklarına destek olup çözüm aramak ve bu döngüyü defalarca tekrarlamak yanlış bir bilgisayar yazılımı olmaktan başka bir şey değil.

 

Ve şöyle devam ediyor kitap; " Kişi kendisini nevroza yönelten davranışları terk etmekte güçlük çeker. çünkü içinde bulunduğu daimi güvensizlik hissinin kendisinden değil çevreden geldiğine inanmaktadır. kendini bu duygu içine çeken savunma mekanizmalarının ise ona bir nebze de olsa güvenlik hissi verdiğine inanır. " Şu an kaostan çıkıp paradoksa yol alan dünyanın hali bence bu ama devam edelim kitabı okumaya;

 

"Bu kısırdöngü insanın güvensizlik, düşmanlık, çaresizlik, içe kapanıklık gibi duygulara hapsolmasına neden olur ve kişi, kendine güven sağladığını sağladığı bu ruh halleri yüzünden gelişemez. Sahip olunmadığı düşünülen sevgi, sevgiyi göstermediği düşünülen çevreye karşı düşmanlığa dönüştürülür. Hatta sevgi bulma durumu bile sömürülme gibi paranoyaların ortaya çıkmasına ve sevgiye aynı biçimde karşılık verilememesine yol açar. Böylece çevre de gittikçe nevrotik kişiden uzaklaşır ve sevgisizlik-düşmanlık durumu geri gelmekle birlikte daha da pekiştirilir."

 

Kitlesel nevrotik bir durum. Kitlesel bir mastürbasyon bu yaşadığımız.

 

Eskiçağdan günümüze kadar kanaat önderleri, içinde yaşadıkları toplum için yönetim biçimleri veya en iyi yönetim biçiminin hangisi olduğu gibi konularda farklı görüşler ortaya koymuşlar. Ortaya konan bu değişik görüşler, bugün “siyaset felsefesi” olarak adlandırılan disiplini meydana getirmiş. Bu felsefe altında toplanan siyasal fikirler ve üretilen ideolojiler toplumların geleceğini şekillendirmiş.

 

Sorunsuz bir yönetim şekli gösterin bana. Kendi dahil komşusunu sömürmeden öldürmeden yaşamayı hedef edinmiş bir şekil. Elleri kansız bir yönetim şekli gösterin...


Bu yüzden HİÇ BİRİ demek en doğal hakkımız.

Jan Paçal

bottom of page