top of page

Mahşerin üç atlısı ve sen

Dünya yaşamının gerçekten iyiliğine olacak her şeye imkansız demek... İmkansız demek ne demek? İmkansızı başarıp dünyayı çöplüğe çevirdikten sonra ne demek imkansız? Bu çöplüğü uzaya boca etmeyi bile başarmış iken sistem, iyilik ile gelecek her şeye imkansız demek salaklığın dik alası.Eşitlik nasıl imkansız olabilir, siz istemiyorsunuz diye mi?

 

Sistem güdülerini öylesine bir yerleştirmiş ki ağızlardan hemen olumsuz cevaplar çıkıyor. Devlet olmazsa olmazmış (Devlet burada her türlü yönetim şekli olarak algılansın lütfen) Para olmazsa olmazmış. Din olmazsa olmazmış. İnsanlığa ve tüm yaşama en çok zarar veren bu üçlü, para, devlet, din. Dördüncü atlı nerede mi? O sizsiniz?

 

Kızıl at ve binicisi kan ve savaşı,

Siyah at ve binicisi kıtlığı,

Soluk renkli at ve binicisi ise salgın hastalıkları ve ölümü

Beyaz at bir insanı sembolize eder.

Hiç bir zaman insanlığın hayrına koşturulmayan atlılar, dünya yaşamının hayrı için kullanılmayan güçler...

 

Bu atlıların hepsini çok iyi tanıyoruz biri dışında, onunla henüz tan anlamıyla tanışamadık yani kendimizle. İşimize geldiği gibi yaşayıp işimize geldiği gibi anladığımız ve anlattığımız için gerçeklikleri yakalamak hep zor oldu. İşimize gelen gerçekliklerimiz kendi çıkarlarımıza yönelik oldu hep, daha da doğrusu kendi çıkarlarımızda hep yanlış anladık, yaşamı yok et cebine para sok gibi... Ya diğer atlılar senden benden çok daha net değil mi?

 

Neyle besleniyor bu atlar ve atılar? Atlar otla samanla binicisi etle sebzeyle mi? Bahsettiğimiz atlarda  binicileri de sevginin ve aşkın olmadığı her şeyi besin kaynağı yapmış durumdalar, vicdansızlar neyle besleniyorsa besin kaynakları aynı.

 

Bu atlıların ortaya çıkmasıyla kıyametin geleceğine inanılıyor. Hala ortaya çıkmasını görmeyen gözleri, algılamayan beyinleri ile bekleyenler var ki olup bitenden bir haberleri yok. Dört nala sokaklarımızdan geçen atlıları görmüyorlar nal seslerini işitmiyorlar. Kehanet doğru, içinde yaşıyoruz. Din insanları ayrıştırıp bir birine düşman edeli yüzyıllar oldu. Devletler kendi içlerinde ve dışında savaşarak milyarları katletti. Para insanlığı sınıflara ayırarak milyarları köle olarak yaşamaya ve ölmeye mahkum etti. Yalan mı?

 

Mahşerin dört Atlısı. Binlerce yıldır ruhumuzda, bedenimizde, yaşamımızda. Her hangi bir şeyi iyiye götürdüğü görülmüş mü bu üçlünün. Aksini düşünüyorsanız en basit şekliyle sorayım;  Dünya neden bu halde. Dünya nüfusu 7 milyar ve neden 21 alile için çalışıyor.

 

Dünya'da köle olduğundan haberdar 46 milyon insan var. ( Farkında olmayanlardan daha önce bahsettiğim için tekrar aynı konuya girmek istemiyorum ) Gerçek anlamıyla eşyan gibi  alınan ve satılan dünya genelinde 45.8 milyon civarında köle olduğu düşünülüyor. Bazı raporlara göre ise bu sayı 60 milyon civarında. 167 ülkeyi kapsayan araştırmalar sonucunda en fazla kölenin 30 milyon 435 bin 300 kişi ile Asya-Pasifik bölgesinde yaşadığı belirlendi. Avrupa kıtasına bakıldığında 1 milyon 243 bin 400 köleden söz ediliyor.

 

Diğer yandan dünya üzerinde bugüne kadar 110 milyar insanın doğup öldüğü saptandı. 1927’de 2 milyar olan dünya nüfusu, 72 yılda üçe katlanarak 6 milyarı aştı. 2050'de ise dünya nüfusunun 12 milyar olacağı tahmin ediliyor. On binlerce yıl önce yiyecek bulma ve hayatta kalma mücadelesi veren insanoğlunun geçmişine ait kesin nüfus bilgilerine ulaşmak mümkün olmasa da, bilim adamları elde edilen arkeolojik bulgulara dayanarak dünya nüfusunu bulmaya çalışıyor.

 

Yüzlerce yıl milyarlarca insan köle olarak kullanılmış ve birileri hala tatmin olmamış.

 

Kapitalizm beş yüz yıl önce ortaya çıkmış değil. Paranın binlerce yıllık bir gelişmenin sonunda bağımsız bir varlık haline geldiğini düşünmek hiç de yanlış olmaz.

 

Eğer böyleyse, insanlığın kanı, paranın  ortaya çıkışından beri para ilişkileriyle zehirlenmekte. Para ilişkileri eşitsizlik ilişkileri demek. Para, salt bir alışveriş aracı değil, esasen servetin bir yerde yığılmasının ve dolayısıyla büyük çoğunluğun yoksullaştırılmasının aracı.

 

 

Paranın ve devletin egemenliğinin sürdüğü bir toplumda ya da toplulukta eşitliği ve özgürlüğü gerçek anlamda gerçekleştirmek imkânsız.

 

Para bir alışveriş ölçüm aracı değildir. Para, sömürü ilişkileriyle var olan ve yaşayan bir varlıktır. Bir yerde para varsa orada ücretli emek de vardır ve ücretli emeğin olduğu yerde sömürü kaçınılmaz.

 

İnsanlığın kanı bu kadar uzun süredir eşitsizlikle zehirlenmişse bu eşitsizliğin genlere de işlemiş olma ihtimali epeyce kuvvetli bir ihtimal.  Eğer durum bu ise insanlığın eşitsizliğin zehrinden kurtulması imkânsız olmasa bile, uzun bir zaman almayacak mı?

 

İşte bu noktada anarşizmin hem umutlu bir başlangıç, hem de fazlasıyla iyimser bir yönelim olduğunu düşünmek mümkün. Yeni bir toplum projesi için umutlu olmak zorunludur ama fazla iyimserlik, hem uyanıklığı köreltir hem de zıddını, yani kötümserliği doğurabilir. Kaldı ki, eşitsizlik, sadece mülkiyet ilişkileriyle kısıtlı bir şey de değildir. İnsanlar arasındaki doğal eşitsizlikler de – zekâ, yetenek vb. – eşitsizliğe katkıda bulunur.

 

 

Anarşizmin eşitlikçilik projesinin hayata geçmesi zordur ama imkânsız değildir. Hele bu projenin meyveleri bir kere görülmeye başladıktan sonra insanların büyük bir çoğunluğu eşitlik fikrine sıkı sıkıya sarılacak ve eşitsizliğin kötülüklerinden, belki de bir daha geri dönmemek üzere uzaklaşacaklardır.

 

Atlılarımızın durumuna dönüp bir daha inceleyelim.

 

Dünya nüfusunun %11'i yani 800 milyon insan yetersiz besleniyor. Birlemiş Milletler Gıda ve Tarım Organizasyonu'na göre dünyada yaşayan her 100 kişiden 11'i yani yaklaşık 800 milyon insan yetersiz beslenmeyle karşı karşıya.Bu insanların yüzde 98'i gelişmekte olan ülkelerde yaşıyor. Bir başka deyişle gelişme olan ülkelerde yaşayan her 8 kişiden 1'i yaşamını devam ettirmek için gerek asgari gıdaya bile ulaşamıyor. Bu artışta en önemli faktörlerden biri Afrika nüfusunun artması. Her ne kadar 1990 yılından itibaren Afrika'da yaşayan  insanların açlık oranı azalmış olsa da sayısı 182 milyondan 233 milyona çıktı.

 

BM'ye göre her yıl yaklaşık 6 milyon çocuk, yani günde 16 bin 500 çocuk yetersiz beslenme veya açlık sebebiyle hayatını kaybediyor. Aynı rapora göre gelişmekte olan ülkelerde yaşayan her 4 çocuktan 1'i yetersiz kiloya sahip. Bu durum ise sadece sorunun başlangıcı. Yetersiz beslenme nedeniyle ölmeyen çocukların önemli bir kısmı da gelişim bozukluğu, vücut ve beyin gelişimlerinin eksik olması gibi temel sorunlarla mücadele ediyor.

 

Dünyada her yıl bütün dünya nüfusunu doyuracak kadar gıda üretiliyor ancak bu gıda israf edilmekte. İnsanlık her yıl dünya nüfusunun tamamını besleyecek kadar gıda üretiyor ancak ne yazık ki üretilen bu ürünlerin üçte biri yani 1,3 milyar ton gıda finansal, teknik sınırlar ve gıda önlemlerinin alınmaması nedeniyle yok oluyor. Yalnızca Amerika Birleşik Devletleri'nde israf edilen gıda miktarı 222 milyon ton. Bu da yaklaşık olarak Sahraaltı Afrika'da üretilen bütün gıdaya eşit.

 

Tüberküloz, AİDS ve sıtma nedeniyle ölen insanların toplamından daha fazla insan açlık sebebiyle ölüyor. BM raporuna göre her yıl dünyada açlık nedeniyle ölen insan sayısı tüberküloz, AİDS ve sıtma nedeniyle ölen insanların toplamından daha fazla. İnsanlık her ne kadar bu hastalıklar da mücadele etmek zorundaysa da, açlıkla da etkin bir şekilde mücadele etmek zorundayız. Bunun ilk yolu da belli, gıda güvenliğini ve adil dağıtımını sağlamak

 

20 yüzyıldaki savaş ve çatışmalarda yaklaşık 136,5 milyon ila 148 milyon arasında insanın öldü. 20. Yüzyılda öldürülen insan sayısının 1900 yılındaki dünya nüfusunun %10’una tekabül ediyor.  Bu yüzyılda “insan kararıyla” öldürülen kişi sayısını 187 milyon.. Bu rakama savaş ya da savaşla ilişkili sürgün ya da açlık sebebiyle ölen insanları da dahil.

 

1955’den sonra savaşla ilişkili yaşanan ölümlerin neredeyse tamamının Afrika, Ortadoğu, Uzak Doğu, Latin Amerika coğrafyalarında gerçekleşen savaşlar neticesinde ortaya çıktı. Bu savaşlarda yaklaşık 41 milyon kişi öldü.

 

Mitolojide ne durumdaydı atlılarımız biraz daha açalım mevzuyu:

 

Beyaz At –  Birinci atlı muhtemelen Mesih Karşıtı’nın ilk çıkışını simgeler. Başta tertemiz, barışçıl, son derece hoşgörülü bir karaktere bürünecektir. Böylece başarıdan başarıya ilerleyecektir. Herkes onun ak ve pak duruşuna bayılacaktır. İlginçtir ki, daha sonra gerçek Mesih’in beyaz bir ata binmiş olarak geldiğini okuyoruz.  Muhtemelen Mesih Karşıtı gerçek Mesih’in yaptığı gibi kendini dünyanın kurtarıcısı olarak gösterecektir. Böylece bütün insanlar onun ardından gidecektir; çünkü o insanlığa barış ve huzur vaat edecektir. Bu konuda ilk aşamada başarılı da olacaktır.

 

-Kırmızı At – İkinci atlı ilkinden çok farklıdır. Kırmızı rengi kanı çağrıştırır. Bu at bir savaş habercisidir. Onun gelişiyle birlikte barış dönemi sona erecek ve insanlar adeta birbirinin boğazlarına yapışmaya başlayacaklar. Tüm dünya kaosa girecek ve insanlar hayvan gibi birbirini parçalayacaklar.  Kırmızı atlı, Mesih Karşıtı’nın egemenliğinin ikinci dönemini tarif ediyor. Muhtemelen ona yardım edecek “Sahte Peygamberi”temsil ediyor olabilir. Anlaşılan, barışla başlayan düzen kısa bir süre sonra son derece kanlı bir savaş ortamına dönüşecektir.

 

-Siyah At – Bu defa simsiyah bir at çıkar karşımıza. Elinde sadece bir terazi görürüz. Terazi ticareti sembolize ediyor. Ancak söylenen sözlere bakacak olursak insanların artık zorbalık ve vahşi bir tamahkârlıkla ticaret yaptıklarını anlıyoruz. Çünkü buğday ve arpa gibi sıradan ve temel ihtiyaçlar korkunç fiyatlarla satılıyordur. Demek ki, başta barış müjdeleyen Mesih Karşıtı’nın egemenliği daha sonra kana bulanacak ve her zamanki gibi savaşın en büyük sonuçları olan kıtlık ve açlık gibi belalar baş göstermeye başlayacaktır. İnsanlar da birbirine yardım etmek yerine ellerindeki mamulleri gittikçe tırmanan fiyatlarla satmaya kalkışacaktır. 

 

-Soluk Renkli At – Şimdi dört atlı arasında en ürperticisine geldik. Çünkü bu atın belirli bir rengi bile yok. Rengi ölümün rengi gibi soluktur. Bu defa ata binenin ismi verilir. Adı “Ölüm”dür. Ayrıca yalnız değildir; çünkü “Ölüler diyarı” hemen ardından gelir. Bu ikili takım tarafından dünyanın dörtte birine ölüm saçılmasına izin veriliyor. Bu korkunç bir rakamdır. Dünyanın nüfusunun 8 milyar olduğunu varsaysak, demek ki, 2 milyar insan ölecek. Yani Türkiye büyüklüğünde yaklaşık 12 ülkenin insanı yok olacak demektir. Gerçekten korkunç. Peki nasıl ölecekler? Ayette dört sebep veriliyor: kılıç/savaş, kıtlık/açlık, salgın hastalıklar ve vahşi hayvanlar.

 

Sevgiyle aşkla ve vicdanınızla kalın

 

Jan Paçal

bottom of page