Gördüğün gerçek değil
Hipnozda mısın? Asla değilsin… Emin misin?
Çağımızda bireysel hipnozun geldiği nokta oldukça ilginç ve dikkate alınması gereken bir nokta. Kadın erkek çocuk fark etmez babayiğitliğe krem peynir çaldırmamak adına, “Bana bir şey olmaz” diyorsanız oturun bir daha düşünün. Hipnozda mısınız?..
Her şeyi olan cumhuriyetimiz 10 yıldır büyük bir hipnozcuyu ağırlıyor. Ne dediği ne yaptığı ve de ne yaptırdığı önemsenmeden kitleler tarafından destekleniyor alkışa tutuluyor. Bir gariplik yok mu bu işte…
Toplu hipnoz için her şey mevcut günümüzde aptal kutusu denen tv ise başı çekmekte.
Hipnoz konusunda çalışmalarıyla bilinen Pierre Janet (1859-1947), kişinin hipnotize edilmesini kolaylaştırıcı etkenlerden bazılarını belirlemiş. Hipnotize edilebilirliği kolaylaştıran etkenlerin sadece bireyler için değil toplumlar içinde geçerli olduğunun kolayca fark edileceği etkenler ise şunlar:
- Geçmişte bir çöküntü,
- Kriz geçirmiş olma,
- Doğal uyurgezerlik,
-Devamlı dikkatten doğan zihni yorgunluk,
- Kolayca heyecanlanıyor olma
- En ilginci hipnotizöre duyulan bağlılıktır.
Hipnotizöre duyulan bağlılık önemle altını çiziyorum. Sizde düşünün artık….
Şimdi bu bireysel psikolojik durumun aynısı toplum için neden geçerli olmasın. Sonuçta toplum denen bünye de bireylerden oluşur ve toplumun da ortak bir bilinç ve bilinçdışı vardır. Bireysel hipnozda olduğu gibi toplumsal bilinç de bir süreliğine uyutulup toplumsal bilinçdışına tesir edilebilir.
Edemez mi?
Türk insanının kolay hipnoz olmasından dolayı kolayca ayakta uyutulduğunu savunan OMNİ Başkanı Dr.Bülent URAN; “Türk insanı sporla uyutulur, dinle uyutulur, politikayla uyutulur, korkuyla uyutulur. Hipnozla uykudan uyanması önlenir. Halbuki hipnoz insanları ayaküstü uyutmanın tam tersi amaçlar için kullanılabilir. İnsanın sağlığı ve mutluluğu için kullanılabilir. Hipnozla birçok iyileşmez sanılan hastalığı sadece zihnin gücünü kullanarak iyileştirmek mümkündür. Hipnoz insan zihnini kullanmanın ve belli bir amaca yöneltmenin en kolay aracıdır” diyor.
Durmuyor ve konuşmaya devam ediyor
“Televizyon ve yazılı medyanın başlı başına bir hipnoz etme aracı olduğunu savunan Uran; “Reklamların hepsi en ince hipnoz etme tekniklerine göre hazırlanır. Toplumun büyük kesimi insanın bilincinin ne olduğunu bilmez. Özgür bilincini nasıl kullanacağını bilmez. Çünkü onu hiç tanımamıştır. Kendisine yutturulan yanlış bilgileri kendi bilinci zanneder. Bu bilgilerin en doğru olduğunu zanneder. Hatta körü körüne savunur. Özgür bilinç sorgulamaktır. Özgür bilinç her türlü manipüle etme tekniklerini savuşturacak güce sahiptir. Ama insanlar bu güçlerinin farkında değildir. Otoriteye otomatik itaate alışmış bir zihin özgür bilincin eyleme geçmesini istemez. Kişi kazara özgür bilincini kullanmaya başladığı anda hemen içine bir sıkıntı doğurtur. Başka düşüncelere zihni kaydırtır. Her özgür düşünmeye başladığında sıkıntı hisseden kişi düşüncelerinin yanlış olduğu kanısına kapılır ve eski yerleşik kalıplarına geri döner” diyor.
Sizce?..
Yüzlerce tv binlerce yayın organı ve dahası….
Dünya’da hüküm süren sistem insanların uyutulmasına bağlı. Kör olana ne verirsen görmez. Sağıra ne desen duymaz… Görmek ve duymak istemeyenlere ne yapsan boş… Hislere gelince duyu organları nasıl çalışırsa öyle işlemez mi duygular.
Psikiyatrist Dr. Vedat Bilgiç ise şöyle diyor;
“Modern zamanın firavun sihri medya, çoğumuzu hipnotize ediyor. Medya kendi sihirli gemisine bindirdiği yolcularını bir seyre çıkartıyor. Gemiye gönüllü binse de, kimin gemisiyle seyrettiğini hesaba katmayan yığınlar, kamarasının penceresine yansıyan manzaranın büyüsüne kapılıp seyre dalıyor. Medya denen bu geminin dümenini tutanların sularında, onların istediği menzile seyretmeye mahkum bu ‘seyir’cilerin, kameradan kamarasına yansıyan gölge oyunlarıyla bilinçleri hipnotize ediliyor. Firavunun sihirbazlara olan ilgisi gibi kontrolü elinde tutmak isteyenyönetimlerinmedyaya olan ilgisi aynı motivasyonu taşır; seyircileri hipnotize etmek.
Medya büyüyü bozmanın da bir enstrümanı olabilir. Ancak firavunun kendi kontrolünden çıkan sihirbazlarının uzuvlarını çapraz kestiğini unutmamak gerekir. Bu öfkenin sebebi bir Afrika atasözünde gizlidir;
“Bütün uyuyanları uyandırmaya tek bir uyanmış kişi yeter”.
Jan Paçal
