top of page

Geldi mi?​

​

Gelme di mi? 
Çok yazık olmuÅŸ; 
Çok yazık olmuÅŸ mu?

Ne bekliyordun?

Savaş mı?

Kapıda...

 

Ne bekliyordun?
Barış mı?
İmkanlı...

 

Ne bekledin daha baÅŸka? Ne çok beklentiler içine girdin? Beklentilerinin hangisiydi en çok istediÄŸin?
İçinde savaÅŸ olmayan bir aÅŸk mı? AÅŸkın olmadığı bir savaÅŸ mı?  KötülüÄŸün hüküm sürdüÄŸü sevgi dolu bir dünyamı?

 

… Koca meydanlara yığınlar oluyoruz her gün. DüÅŸünceler deÄŸiÅŸiyor ve kapılarımız ardına dek açık yaÅŸama dair her ÅŸeye… Pazar gezisine çıkmış çocuklar kadar naifiz… Genç, gizemli yoldaÅŸlarız upuzun sokaklarda. Henüz gökyüzünün deÄŸil de yeryüzünün yıldızlarıyız sanki… Çiçekten Çocuklarız.

 

Bu bakış açısından çıktığımızda...

Birini mi bekliyordun? Yerde mi gökte miydi aradığın? Bir devin iki dudağı arasına mı takılmıştı? Bir soru iÅŸaretimiydi? Çok fazla mıydı soru iÅŸaretleri?..  Suskunluk erdemi soru iÅŸaretlerini ezmiyor muydu?

 

Bakış açısını deÄŸiÅŸtirmek mi?..

 

Ne bekledik? Ne bulduk kendimizden?Desek...

 

Kendimizin kem olduÄŸunu keÅŸfettiÄŸimiz süreç ne zaman geride kaldı? Bir sorsak...

 

Çok ilerde ne vardı ne yoktu? Güzel ÅŸeyler olmasını istedikçe iÄŸi gibi iyi ÅŸeyler olmayacak mıydı? SormuÅŸ muydun hiç kendi ne? Ne diye?

 

Astral boyuttan paralel  bakmak ...

KötülüÄŸü tercih ediÅŸin nedendi? Nedeni miydin nedenlerinin?..

İyiliÄŸi seçiÅŸin niyeydi? Nedensiz miydi nedenlerin?..

Hiç bakmamak mı...

 

ÖzgürlüÄŸü seçiÅŸin nedendi, tüm hayatta beklediÄŸin ama bir türlü tam anlamıyla elde edemediÄŸin özgürlüÄŸün çok mu deÄŸerliydi?

KöleliÄŸi seçiÅŸin ne içindi?  Tüm hayatın boyunca sevgiden ve aÅŸktan korkarak robotik kötücül bir hayat dilediÄŸin için mi?

Beynimde dönenlerle, ruhuma üÅŸüÅŸenler  ile ÅŸu an oturduÄŸum yerden baktığımda gördüklerim ve azınlığı da salak olarak zannetmeleri de geliyor aklıma. ( Azınlık derken milli ve cinsi azınlıklardan bahsetmiyorum, üst bilinç olanlar cümlemin konusu)

 

Anlaşmayı beklediğimiz olmadı mı?

AnlaÅŸamadan ve anlaÅŸmadan yaÅŸamak çok hızlı çok bir ÅŸekilde kendini anlamanı saÄŸlamadı mı?  KötülüÄŸün sularında isek anlaÅŸmak imkânsız mıydı, iyiliÄŸin sularında ise anlaÅŸmak diye bir ÅŸey yok muydu?

 

Zaman hangi süreç içindeydi?... Zaman gerçek miydi?...

 

Sorguluyoruz… “Bak” diyor yine Spinoza; “Olup biten her ÅŸey Tanrı’nın gördüÄŸü biçimdeki ebedi, zamansız dünyanın bir parçasıdır…”

Zaman avuçlarımızda eriyor… Mutlak Zaman, İzafi Zamana dönüÅŸüyor ve biz soyut evrenin deviniminde bir nefes oluyoruz.

Bakış açısı deÄŸiÅŸtikten sonra deÄŸiÅŸen düÅŸün sistemleri....

Kara delikten geçtikten sonra Quantum mekanizması iÅŸliyor muydu?

 

Varlık olarak; olasıdır ki bu süreçte, Ay’a ve GüneÅŸ’e oradan Sirius’a veya Süpernova’ya bu evrensel çemberin merkezine doÄŸru sürekli devinim halindeyiz.Newton’ın yerçekimi devinimi; bizde, gökçekimi, Evren çekimi halini almakta. Tüm hücrelerimizin bu merkeze doÄŸru devinimini algılamak, anlatmak istediÄŸimiz bu imgenin bir temsilcisidir artık.

 

Paralel evrene kara deliklerden iÅŸimize geleni seçerek geçtikten sonra Quantum mekanizması hala iÅŸlemeye devam ederse sonsuzluk denilen olgu keÅŸfedilecek, bilinmeyeni aramaya çıktığımız bu macerada devam edecekti. Süreç yine bilgi peÅŸinde geçecekti. Quantumik düÅŸünce sistemlerinden Quantum yaÅŸam alanlarına da ışınlanabilecektik. 

 

...tik.

           Ey sonsuz DüÅŸ Gücü ve Akıl! Bize yıldızlarını göster karanlığın. Güvercin Beyazı yıldızları… Hindistan’da Mahatma Gandi, Amerika’da Martin Luther King… Ve Anadolu, Bin Yıldız gökyüzünde…

Tüm bunlar gerçekleÅŸeydi rakamların duygusal bir deÄŸeri olacak ve o büyük kahrolası tatlı icat ve yanında sürüklediÄŸi ölümcül kötülük var olmayacaktı. Bu durumdan henüz emin olmasak dahi araÅŸtırmaların seyri süreci bu noktayı gösteriyor.

 

İçimizde açılan yaralara baktığımız da gördüÄŸümüz kocaman kara delikler.

 

Dışımıza akseden yaralar ise Beyaz delik.

 

Yine tercih meselesine geldik?

 

Beyaz mı? Kara mı?

 

Newton’ındevinisi de böyle bir ÅŸeydir. Her cisim merkeze doÄŸru yaklaÅŸacaktır.  Kendi başına bırakılan her cisim, bu yolculuÄŸu sürdürecektir. Elma yere düÅŸecek, insan özüne ulaÅŸacaktır.

Bir orta delik vardı? Bilim adamları bu konuyu nasıl düÅŸündü henüz bilmiyorum. Beyaz delik ile Kara delik çakışması, üst üste denk gelmesi. Kaç yüz bin yılda bir...  Bilmiyorum. Onlar biliyordur belki, sormak gerek.

Nedenin niçin evresinde  cevaplar.

 

Nedensizce nedenlerle bir evren arayıp bir dünya yaratamamak.

 

           Dinle ey insan! Gök uyandı artık, susuz sürüler ırmaklara durdu… Zamanın köpüÄŸü dudaklara ulaÅŸtı ve Gün deÄŸiÅŸimlere aÄŸardı yeniden.

 

Bizler… Hiçbir zaman birbirimize karşı dikkatli olma gereÄŸini bu kadar duymamıştık. ÖzgürlüÄŸe olan gereksinimimiz bizi eÄŸlendiriyordu, zamanın dehasına da hayranlıklarımız yaşıyorduk. Üstüne bir de yaÅŸamın tüm güzelliklerini yerçekiminden kurtarmaya çalışmak vardı… Evler, köyler, ÅŸehirler kurduk omuz omuza ve su veriyorduk topraÄŸa, çeliÄŸe; bilge düÅŸler içinden.

 

                            “ Yıldızlar ateÅŸböceÄŸi sanılmaktan korkmazlar” dedi, Tagore.

Sonra da ekledi yine;

 

“ Kırın o sert, o ağır kabuklarınızı. Kurtulun bu yükten. Korumuyor o kabuklar, aksine zarar veriyor bize. Yalnızlığa mahkûm ediyor bizleri.  Hem hepimiz bir yıldızız. Ne çıkar ateÅŸböceÄŸi sansalar bizi…”

​

Jan Paçal

bottom of page