Evrilmeyen iyilik, devrilmeyen kötülük
Evrimini bir türlü tamamlayamayan tek canlı türü olduğumuz söyleniyor. Doğruluk oranı yüksek hatta dosdoğru. Neye karşı evrim geçireceğiz? Öncellikle diğer yaşam formlarına karşı sonra kendimize mi?
İçimizdeki iyilik ile mi yoksa kötülük ile mi gerçekleşecek bu evrim. Kötüler evrim geçirip daha mı kötü, iyilik de evrim geçirip daha mı iyi olacak? Bilmiyorum. Yoksa ikisi aynı anda evrimleşip bambaşka bir şey mi olacak?
Kötü neden korkar evrimden? Gelişip iyi olmaktan tüm yaşama saygı ve sevgi göstermekten mi? Sanırım bu durum kötü için gerçekten korkunç. Kötülük yapmadığı gün kendini iyi hissedip uyuyamayanları düşünürsek.
Huzuru kötülük yaparak bulanlar var bunu çok iyi biliyoruz? Yüzyıllardır kanayarak öğrendik, gözyaşları içinde öğrettik.
Neyse ki iyinin böyle bir korkusu yok, iyiliğin yaşama zararı yok, tüm yıkıcı duyguların karşısında dimdik duruyor. Yıkıcı, yok edici duyguların olmadığı bir dünya ütopyamız.
İyi neden bir an önce evrilmek ister ve yok olma derecesine geldiği halde hala savaşır ve teslim olmaz?
Bu durumu kötüde çok iyi biliyor ve iyinin evrimleşememesi için elinden geleni yapıyor. İyi kötünün evrimleşmesini ister mi acaba? Buda bir soru.
Öyle ise evrimin bir devrim daha yapması gerekiyor. Bence evrim iyi ve kötü ayrımı yapmıyor. O'nun için sadece yaşam var. Bu noktada bizim sorumuz şu; Nasıl bir yaşam? Tüm evrenin nefret ettiği bir yaşam formu olmak mı? Yoksa gıpta ile bakılan hayatlar silsilesi mi olmak? Yaşam nasıl bir hayat istiyor?
Bu iki olgu, neden evrimleşemiyor, evrimleşiyor da biz mi fark edemiyoruz henüz?
Evrim geçirmek bizi nereye götürecek mutlak iyiliğe mi, mutlak kötülüğe mi? Yoksa bir az önce bahsettiğim gibi başka bir olguya mı? İyilik ve kötülük çiftleşecek belki üçüncü seçenek olarak. Belki ne iyi nede kötü olacak, bu durumda duygularımıza ne olacak? İnsan oğlunun hiç bir zaman hiç bir şekilde vazgeçemediği sahipliği değil mi duyguları?
Duygular bu güne kadar ne işe yaradı diye sorarsak? İyi ve kötüyü yaratan duygularımızdı diyebilirim affınıza sığınarak bunun net bir cevap olup olmadığını bilmeyerek. Belki de yaklaşmışımdır cevaplara.
Tek başına yaratıldığında ilk insan duyguları var mıydı? Duyguları kendine eş yaratıldığında mı doğdu. Tanrı suretinden yaratılmıştı ya Adem. Kendini Tanrı'nın sureti olduğunu bilerek gurur içinde yaşıyordu. Sonra suretinin diğer yarısı geldi hem de kadın olarak, üstelik iki ayrı kadın olarak; Havva ve Lilith.
İsteyenin istediği şekilde anladığı bir çok mit var yeryüzünde. kahramanlar aynı olgular ve yaklaşımlar farklı ancak çoğu erkek ve kadın düşmanlığı üzerine kurulmuş ve tasarlanmış. Belki de evrim iki cins arasında mutlak barış sağlandığında gerçekleşecek kim bilir?
Bende insan tarafıma en uygun anlatımı seçtim, istediğim gibi anladım ve yorumladım.
Bu anlatıma göre bu gelinen noktada, Aden'de üç insan formu oluştuğunda başlamış sorular ve sorunlar. Tanrı'nın suretinde yaratılarak onurlandırılmış olan Adem ilk soruyu sormuş yaratıcısına.
"Madem ben senin suretindeyim, hani senin eşlerin. Benim iki suretim daha var ama senin suretlerin nerede?"
Aslında Adem'e yaratma gücü verilmişti ama tek başına değil; kadınlarıyla birlikte olup yeni canlar yaratabilecekti ama sorular ve sorunlar arka arkaya geliyordu. Adem, Tanrısının suretindendi, yaratıcısı da yaratmak için çiftleşmek zorunda mıydı. Yaratıcının eşlerini görmek istiyordu.
"Sana benzemek istiyorum sadece sana, bu kadınları uzaklaştır çünkü senin suretinden ayrılıyorum. Ben senin gibi olmak istiyorum, sen benim idolümsün. Seninde kimsenin yanında olmasına ihtiyacın yok.
Teksin ve her şeyi tek başına yapabiliyorsun. Yardıma ihtiyacım olduğu sürece nasıl senin suretinde olabilirim? Yoksa kendi eşini saklıyor musun?" diyordu Adem fısıldayarak.
Yaradan ise şaşkındı, kendi yarattığı, şimdiye kadar yüzleşmediği bir sorunu ona göstermişti. Sıkıntısından değil sadece hiç umursamadığı için dikkate almadığı bir problemdi bu. Oysa tüm canlıları çift yaratmak için çok çaba harcamıştı. Bu gerçeği görmek için Adem'i mi yaratması gerekmişti.
Adem tek başına iken cinsiyet yoktu. Duyguları sınırlıydı , öfke hissetmiyordu, sevgi nedir biliyor ama aşkı tanımıyordu belki. Adem, yaratıcısına kızıyordu işte, kendisine benzememesi için kadını yarattığını düşünüyor ve aşağılanmış hissediyordu. Cinsiyetle yeni tanışmış şok geçiriyordu.
Tüm bu sorular ile birlikte kaos taaa o günlerde başlamıştı.
Dediğim gibi pek çok yaradılış hikayesi var. İsteyen istediğini alıp kullanır. Kadın ve erkek düşmanı hikayelerdir çoğu. Hepsi yaratanın ürünü iken.
Kaos böyle bir şeydi başlangıçta. Tanrının suretinden kadın yüzünden uzaklaştığını sanan kafası karışık Adem ve yaratıldıkları anda kaosa doğan iki kadın.
Bu Adem için bir evrim miydi? Tek başına yapamadığı için kadın ile evrilmek zorundaydı. Peki bu iki kadının hisleri nelerdi. Doğdukları anda sevilmemek ve istenmemek. Adem kaosa onlar paradoksa mı doğmuştu?
Duygusal ikilemin ortaya çıkmasıyla binlerce yıl önce başlayan cinsiyet kaosu günümüze kadar anafor şeklinde neleri içine çekti. Bu anafor dışarı attığında yuttuklarını dünya nasıl çelişkiler yumağı haline geldi?
Yönetmekten ve yönetilmekten bir haberdi ilk insan; ve milyarlara ulaşmış ailesi neden kan denizi içinde olmayı seçti. Öldü, öldürdü acı çektirdi.
Cinsiyet ile mi başladı "Üstün" olma duygusu? Eşitlik nereye kayboldu da bir cins diğerini köle atfetti?
Benim yarım yamalak aklım ve sorularım ve aradığım cevaplar bu şekilde yoğrulup iyiliğe olan tüm inancımla evrimleşiyor. Hiç bir şey bilmemenin erdeminde öğrenmenin gururuyla, soru sorabilmemin mutluluğu ile kendi içimde evrim geçiriyorum belki.
Sorularımı insan olarak sorup insan olarak cevap arıyorum; kadın veya erkek olarak değil.
Karanlık çağlardan gelip semavi kitaplara kadar işlenmiş, insani öğretilerde çelişkiler yumağı haline gelip çözülemeyecek kisvelere girmiş eşitlik.
"Kadın+ erkek= İnsan" diyorum her vardığım sonuçta.
Jan Paçal
