Çük kemiğinden kadın yaratmak
"Kadını çöplükte bulduk biz, bu yüzden değersizdi." dersem sakın ciddiye almayın ama bu düşünce ile yaşıyor dünyanın bir yarısı. "O çöplüğü neden karıştırıp çıkardın kadını oradan?" diye de sorsak... Kadın düşmanlığı tekerleğin keşfinden önce ortaya çıkmamış mıydı zaten?
Mitlere göre insanın cennetten kovulması ve ardından hayata devam etme sürecini hepimizin biliyoruz ama insan olmak zor zanaat. Kadın ve erkek bir araya geldiğinde insanlık oluşuyor ise iki cinsten biri tek başına insanlığı temsil edemezdi bize göre. Amacımız insanlık, erkeklik ve kadınlık değil ise tabi ki.
Erkeğin kadına, kadının erkeğe düşmanlığı ne zaman ve hangi sebeplerden başladı? Diğer yandan erkeğin erkeğe, kadının da kadına düşmanlığı söz konusu. Nedir bu düşmanlık, nedendir? İnsan rolü neden bırakılmış, kadın ve erkek rolleri olarak ayrıştırılmıştır?
Doğrusu ülkemizde ve de dünyada her kesim işine geldiği gibi anlayıp aktardığı için yazıp çizmek de boş bir zanaat olarak kalıyor. Bir nevi havanda okyanus dövüyoruz, belki diyoruz biri duruma uyanır da doğru soruları sorar. Anasına küfredildiğinde kafa göz dalan bu millet çıktığı yerin sahibini anlayacaktır belki, belki de insan olmanın erdeminde kadın ve erkek ayrımının fiziksel özellikler dışında yapılmaması gerektiğini o güzel kafasında şekillendirecektir ki buna bile gerek olmamalıdır.
Yıllar önce yaptığım bir haber, bir gazetenin manşeti olmuştu: "Kadın eli sıkmak abdest bozar" Bu cümleyi kuran ve çekinmeden söyleyen ise siyasi ve dini olarak sayılan, sevilen bir zatı muhteremdi. O günden bu güne çok şey değişti, ivme iki yönde de yükseldi. Kadın cinayetleri arttı, tecavüzler neredeyse yasal zemine oturdu. Şu bir gerçek ki ayrıştırılan insanın kadın kısmı çok daha fazla zulüm gördü, çok daha fazla acı çekti. Bayramlarda öptüğü anasının eline, tabirimi hoş görün, sıçtı bu insanlar.
Cahillikler Kitabı’nın 73 ve 74. sayfalarında Gilbert ve Zevit adlı iki uzman, 'İnsanlık Tarihi'ni daha doğrusu semavi dinleri altüst eden bir iddiada bulundular: Havva’nın, Adem’in eğri kaburga kemiğinden yaratıldığı, iki nedenden ötürü yalandı! Birinci neden: kadınla erkek aynı sayıda kaburga kemiğine sahiptiler. İkinci neden ise: primatlarda, sadece erkeklerde ve örümcek maymunlarında penis kemiği yoktu. Öyleyse kadın, erkeğin penis kemiğinden yaratılmıştı.”
Ne yaptığın, nasıl yaşadığın değil; neyden yaratıldığın çok önemliydi çünkü. Kadının, çük kemiğinden yaratılmış olduğu iddiası ne kadar aşağılamak üzere öne sürülse de bence tam tersi. Kadın yüzünden erkeğin penisi kemiksiz kalmıştı da belki beyin hücrelerini de etkilemiş, kadının karşısında kendini aşağı hissedip her türlü saldırı için kolları sıvamıştı. Bu iddiaya göre, erkeğin üreme ve işeme organından bir parçaydı kadını var eden. Düşünceler şekillenir inançlar yürür gider. Doğru ile eğri karışır, isteyen istediği gibi, işine geldiği gibi anlar.
Durum gayet açık: insanlık tarihini kan ile yazanlar ve yazmaya devam etmek isteyenlerin bilinçli olarak soktuğu nifak tohumları, kocaman bir rant kapısı oldu. Kadınlar bu çınarın dallarında birer birer sallandırıldı. Neydi ki bu şekilde siyaset gütmekteki amaç?
Böl ve yönet mantığının ilk meyvesiydi bu ayrıştırma. Kadın ve erkek bölünür, birlik ve beraberlik yok olur, yeni rant kapıları açılır. En basit anlayış ile bakarsan, kadın köle pazarlarında, genelevlerde gelir getiren bir 'mal'a dönüştü. Köle pazarlarında anasının da satılabileceğini, genelevlerde kız kardeşinin de pazarlanabileceğini düşünmekten yoksundu yıkanmış beyinlerin sahipleri. Ve şunu da unutmamak gerek ki bu ayrışmada erkeğin olduğu kadar kadının da rolü vardı ve var hala. Hitlerin kadınlara işkence etmek için kurduğu 50 bin kişilik kadın ordusu, en güzel örnek bence bu duruma.
Yaradana olan düşmanlık, bu ayrışmanın da nedeni benim gözümde. Dünya'da erkeğe 4 kadın, Ahiret'te 72 huri ve dahası. Bu dünyada kadından nefret eden sen, diğer tarafta 72'si ile nasıl uğraşacaksın? Dünyada düşman olduğun kadını Ahiret'te neden istersin? Dur bakalım bir kez, düşün!
Dünya mitolojisinin ilk ve en güzel yazılı eseri olan 5 bin yıllık Gılgamış Destanı’nda namuslu kadınlar başı açık; namussuz kadınlar ise tapınaklarda 'başörtülü fahişeler' olarak gösterilir ve onların başı olan İştar bile, Gılgamış’ı bir türlü elde edemeyen bereket-savaş-aşk ve seks tanrıçası olarak tasvir edilir. Oysa başı açık-kapalı fark etmez, bunlar sosyolojik sorunlardır. Kişiye özel sorunlardır.
Kadın düşmanlığı (Mizojini), kadınlara karşı duyulan soğukluk, antipati veya abartılı düşmanlıktır. Kadın karşıtı cinsiyetçilik ile karşılaştırıldığında kadın düşmanlığı, genelde erkeklerde görülen kadın karşıtlığı olduğu gibi bazı kadınlarda da buna ilişkin görüşler olabilmektedir. Feminist teoride kadın düşmanlığı, politik bir ideoloji olarak değerlendirilir.
Bu durum ruhsal bir bozukluktan ileri gelebileceği gibi, sıklıkla bireyin çocukluktaki yaşantılarından, bunların özellikle anne ve babaya ilişkin olanlarından kaynaklanır. Gerek erkeklerde, gerekse kadınlarda görülebilir. Anne ve babanın 'Oedipus Kompleksi' dönemini yaşayan çocuklar karşısında takındıkları yanlış tutum böyle bir duruma neden olabilir. Kimi babaların kız evlatlarına karşı aşağılayıcı, küçümser davranışı, erkek evladın kız evlada üstün tutulması da böyle bir tutumu doğuran etkenler arasındadır. Kadın düşmanlığı bazen, tüm dişisel nesnelere düşman gözüyle bakacak kadar aşırı boyuta varabilir.
Erkek düşmanlığı ise erkeklerden nefret etme durumunu tanımlamakta kullanılan bir terimdir. Teorik bakımdan erkekler de erkek düşmanı olabilseler de, 'erkek düşmanlığı' genellikle kadınlarla ilişkilendirilir. Erkek düşmanlığı, erkeklerden korkmak anlamına gelen 'Androfobi' ile karıştırılmamalıdır. Androfobi, erkek düşmanlığına varabilecek boyutlara ulaşabilme potansiyeli taşımakla birlikte sosyal fobiler içinde tanımlanan psikolojik bir hastalıktır. Kadın düşmanlığından farklı olarak (kadınlara yönelik patolojik nefret) erkek düşmanlığı çok az tartışılmış ve araştırılmıştır. Bazı maskülistler, erkek düşmanlığının son otuz yılda doruğa çıktığını ve sosyal bir patoloji halini aldığını öne sürmekte ve bazı feministler ise kadın düşmanlığının sosyal bir rahatsızlık olduğuna ancak, erkek düşmanlığının mevcut olmadığına inanmaktadırlar.
Hem feminist hem de maskülist kamplardan bazı kimseler de toplumda yerleşmiş cinsiyet rolleri sonucunda doğmuş olan kadın-erkek eksenindeki tartışma ve kamplaşmalardan oluşan 'cinsiyetler savaşı' olarak da nitelenen toplumsal olgunun, kadın düşmanlığının da erkek düşmanlığının da kaynağı olduğunu ileri sürmektedirler.
Kadınlar, Antik Dönem’de gerek doğuda, gerekse batıda Sokrates, Eflatun ve Aristo gibi filozoflar tarafından bile insan, hatta köle olarak bile kabul edilmeyip sadece cinsel zevk ve doğurma aracı olarak görülmekteydiler!
Binlerce yıldan beri tarihe ve insanlığa yön veren dinlerin tamamı 'erkek dini' olup, bunlardan kadına karşı en katı ve baskıcı olan dinler semavi dinlerdir.
Önemle belirttiğimiz gibi, kadının erkeğe nazaran fiziksel zayıflığı ve cinsel olarak edilgen konumu nedeniyle, erkekler kadınlara hep alaycı, hatta düşmanca bakmış ve bunu kendi uydurdukları mitlere ve din kitaplarına bile yansıtmışlardır!
“Nefret, karşımızdakinin bizden üstünlüğü ile yüzleştiğimiz anda hissettiğimiz duygunun adıdır.” diyor Amerikalı yazar Ambrose Bierce. Kadın karşısında, kendini her zamankinden daha eksik, daha kusurlu, daha yetersiz hisseden erkeklerin, özünde kendi kendilerine hissettikleri nefreti kadına yansıtmaya çalışmalarından ibarettir Mizojini. Kadın düşmanı erkekler aslında kendi benliklerinden utanan erkeklerdir.
Ve, “Kadınları zayıf varlıklar olarak nitelemek en büyük iftiradır.” diyor Gandhi, “Erkeğin kadına ettiği, en büyük haksızlıktır. Şiddeti ortadan kaldırmak insanlığın yasasıysa, gelecek kadınlara ait olacaktır.”.
Jan Paçal
