Biz aslında "yok'uz
Yok olmanın eşiğinde olan bir dünyaya doğmuş olmak nasıl bir şans. Tam bir geçiş yüzyılı yaşıyoruz, gören görüyor görmeyen zaten sağır. Bir şeyler anlatmaya çalışmakta anlamsızlaştı artık. Kime ne anlatabiliriz ki, bilen biliyor. Bilen ne biliyor, işte soru bu?
Epifis bezi yok edilmiş yüzde 80 için mutlu son hazır her zaman. Sorgulamayan, kadere keder ile boyun eğmiş olduklarının bile farkında varmadan kölelik sisteminin siyah incileri olarak sömürülüyorlar. Ne yazık ki farkında olmadan kabullendikleri kaderleri bizleri de etkiliyor. Çoğunluk olan bu basiretsiz gücün altında ezilirken bizler çıkış yolu aramak için tepiniyoruz. Çıkış yok. Bizimde kaderimiz yöneten "Yüzde Bir" tarafından sonumuz çoktan belirlenmiş durumda.
Yerel düşüncelerden çıkıp küresel bir bakış ile mola verirsek ve bir tekrar daha yapmak gerekirse;
ABD'nin Georgia eyaletinde, Georgia Guidestones olarak bilinen tuhaf bir anıt var. Bu şaibeli anıt 1979'da esrarengiz kişi ya da kişilerce yaptırıldı. Anıt 6 granit taştan ve üstünde İngilizce, Rusça, Arapça, İspanyolca gibi dünya dillerinin yanında Sanskritçe, Antik Yunanca, Babil dili ve kadim Mısır hiyeroglifleri ile yazılmış bir takım mesajlar yer almakta.
Normal gibi gözüküyor... Bilmeyenler problem bunun neresinde diye sorar, ardından da destekler. Anıtın üzerindeki ilk mesaj : 'İnsan nüfusunu 500 milyonun altında, doğayla değişmeyen bir dengede olacak şekilde sabit tut'. Son mesaj ise şöyle: 'Dünyanın kanseri olma, doğaya yer bırak'.
"Ne var bunda?" diyorsanız, "Yüzde Bir" dediğimiz sisten baronlarının istediği gibi düşünüyorsunuz demektir. "Dünya nüfusu zaten kalabalık, dünya kendine yetmiyor" vs vs diyebilirsiniz. Tam onların ağzından konuşuyor olursunuz. Perde arkasına bakmak isterseniz eğer biraz araştırma yapmanız gerekir. Araştırırsanız dönen pis tezgahları görebilirsiniz? Bu anıt tam bir psikoloji eseri, barış sevgi uydurmaları ile bizlerin kendi ölümlerimize "amin" dedirtiyor.
Dünya nüfusunun arttığı bir gerçek ancak nüfusu azaltmak ve kimin yaşayacağına karar vermek bu zengin tayfaya mı kaldı? Milyonlarca insanı yavaş yavaş yada top yekun katletme yetkisini bu insanımsılara kim verdi?
İnsan ömrünü kısaltmak için yıllardır GDO'lu gıdalar, yiyeceklere katılan kimyasal toksik maddeler, musluk sularına karıştırılan toksinler, çeşitli hayvan gribi salgınları gibi yöntemleri zaten kullanıyor, tedavi amaçlı ilaçlar daha da hasta ediyor ancak bunlar çok yavaş öldürdüğü için global nüfus artışının önüne geçemiyor. Bakteriler, virüsler o kadar etkili değil. İnsanlar kara veba ve AIDS'te olduğu gibi bunlara bağışıklık geliştirebiliyor. Bu enfeksiyonların bir hızla patlama ve duraklama devirleri var, öldürücülükleri ilk başlarda korkunç boyutlarda olsa da, zaman içinde azalır. Bakteri ve virüs türü patojenlere karşı ilaç geliştirilebilir. Hızlı yayılıp hızlı öldüren ebola türü hastalıklar aşırı hızlı öldürdükleri için virüs fazla yayılamadan inişe geçiyor.
Ucuza imal edilebilecek, herkesi geberttikten sonra ortada kimyasal toksin, atık falan bırakmadan yok olacak temiz bir yöntem kullanacaklar tabii. Bağışıklık kazanmaya imkan bırakmayan...
Peki nasıl yok edecekler milyarlarca insanı?
Kendilerini ve vakıflarını “iyi insan” diye tanımlayan bu elit grup, Bill Gates Vakfı başta olmak üzere, gelişmekte olan yani geri kalmış ülke vatandaşlarını aşılatmaya niye böylesine hevesli dersiniz? Amaçları yardım mı?
Dünya nüfusunun azaltılması için ilk hedef gelişmekte olan ülkelerin fakir, “hiçbir işe yaramayan” halkı. Gelişkin ülkelerde ise o ülkenin alt ekonomik sınıfa mensup devletlere yük olan fakir halkı.
Bir daha tekrar edeyim. Meşgul ediliyor oyalanıyor ve gerçeklerden uzaklaştırılıyoruz. A partisi ve takipçileri sözde B partisi ile dalaşıyor. Zam üstüne kem. İşsizlik ve daha çok şey ardı ardına bombardıman halinde üzerimize çökmüş durumda.
Bir anlamda bir farkımız yok bu kölelerden hatta daha da aşağılık olduğumuzu söyleyebilirim. Hala oy verip bizleri kimin becermesi gerektiğine karar vermek zorunluluğunu hissediyoruz. Maaşlarını ödediğimiz memurlardan dayak yiyip hakaret görüyoruz. Haksızlıklar için sokağa çıkanların karşısında eli coplu silahlı duran saldırganların ailelerini besliyor daha da semirmelerini sağlıyoruz. Yönetenlere "Siz ne yapıyorsunuz*" derken vergi ödemeye devam ediyoruz. Kendi başımıza gelen her şeyin finansını sağlıyoruz.
Mozaşist kitle, sadist kitleyi besliyor, gücüne güç katıyor. Alışanlıklar dna larımız işlemiş gibi...
Bir çok parti bir çok lider var karşımızda, hepsi insanlığı kurtarmaktan dem vururken icraatları hep tersi yönde işliyor. Aslında hepsi bir ve aynı kaba sıçıyor ve o kaptan besleniyor. Tek bir patron var, bize kalan ise büyük patronun önümüze sunduğu bokun rengini seçmek. Siyaset zaten yalan değil mi diye tekrarlamak isterken, yalancıların yönettiği dünyadaki bu sistemi biz seçtik güçlendirdik ve hala destekliyoruz. O zaman ağlamaya hakkımız var mı? Görünen köy kılavuz istemezken hala paçaları sıvamak niye?
Vergilerimizle ayakta duran devlet fakiri açlığa zengini daha bolluğa sürükler iken sanki genlerimize işlenmiş gibi hala hizmet ediyoruz bizde. Tabi ki bu arada düşünenlerde düşünmesin diye bir çok sorun atılıyor önümüze. malum bir mekanizmamız var. Hiç bir şey yapmasak beslemek zorundayız onu. Taşımak zorundayız gittiğimiz her yere.
Ruhumuz ya ruhumuz, en zor olanı onu korumak değil mi? Yaşamı yok etmeye dünya nüfusunu dörtte bire indirmeye ant içmiş bu süper güç karşısında hala dayanıyor olmak bile mucize. Ne yazık ki "Ruhumuzu kurtaralım bari" diyoruz ama ekonomiye endekslenmiş gibi sanki.
Acıyla beslenen kan ile susuzluğunu gideren dünya sistemini alt üst edecek tek şey doğa ve doğanın laneti diyecek iken, onu da hüküm altına aldıkları gerçeği ile çarpışmak, inanmak istememek, mevsimlerin kontrolünü sağladıklarını bilmek. Yapay depremler suni tsunamiler ile güvendiğimiz tek kale doğa ananında köleleştirildiği ihtimaline karşı da hiç bir şey yapamamak.
Hiç bir şey yapamadan, bir şeyler yaptığımızı zannederek bu iğrenç oyuna ait olmak. Yapmak ve yapmamak arasında ki fark vicdanlara kaldı. Vicdanlarımızı rahatlatmak için yapmayacağımız şey de yok ancak sonuç hiç değişmiyor.
"Yüzde bir" hep mutlu ve hep haklı ve en güçlü.
Ölüm kararımız çoktan verildi sadece yöntem tartışılıyor.
Jan Paçal
