top of page

Anlamsızlaşmak...

Anlamsızlaşmak

 

"Gördüklerimiz  gerçeklik midir?

 

"Görmek, aslında gözle yapılan bir şey değildir. Gözlerimiz sadece bir araçtır. Hem fizyolojik hem psikolojik anlamda, görmenin gerçekleştiği yer beyindir. Bakmak ve görmek aynı şey değildir. Bu nedenle, "göz bakar ama beyin görür" diye bilim adamlarının sık kullandığı bir tabir vardır."

 

Diyor bilim insanları.

 

Kendini kandırmak isteyen insan için her yol açıktır anlamına da gelir bu. Gerçeği reddedip, işimize ne geliyorsa gördüklerimiz duyduklarımız o yolda şekil alır. 

 

Kolaycı insan doğası işine geldiği gibi görür işine geldiği gibi anlar ve anlatır.  Siyaha "Siyah" demek mümkün değildir onlar için.  Neden böyledir?

 

Çıkarlar devreye girdiğinde  "doğru" bir anda "yanlış" olur. İnanılan yalanlar peşlerinden sürükledikleri  kitleleri mistik inançların kurşun askerleri haline getirir.  Kan dökmek şan, hırsızlık soylu bir davranış haline gelir.

 

Sonuçta Yaradan'a ibadet iyilik ve kötülük çeklinde değil midir?  Kan içinde yüzmek ile binlerce hayatı kurmak yaradan için ibadettir. İyilik kötü için sevaptır nasıl kötülük iyiler için günah ise... Ve bu olguları insanoğlu ayağa kalktığı ilk günden beri dozunu arttırarak yaşıyor.

 

Ve "anlamlı" bir şey kalmaz ortada.

Bu anlamlılık "kime göre, neye göre" sorusuyla gelir.

Bana göre katliam günahtır, sana göre sevap.
Sana göre hırsızlık onurdur, bana göre soysuzluktur.

 

Siyaset denilen çöplüğün göbeğinde, sözde tanrıların gölgesinde bir yarıştır gidiyor; ama ne yarış

 

Birbirimizin yüzlerine bakarak ölümlerimizi seyrediyoruz. Her geçen saniye biraz daha yaklaşırken sona asla ölmeyecekmişiz hissi ile alıyoruz nefeslerimizi.

 

Yavaş yavaş seyrediyoruz yalan hayatlarımızı, günden güne eriyerek günden güne eskiyerek ve bir şeyler daha öğrenerek ilerliyoruz.

 

Öğrendiklerimiz ruhumuza bir çentik daha atarken tecrübelerimiz bizi koruyacak bütünlüğe ulaşamıyor bir türlü.

 

Dünya'nın gerçekleri denen şeyler hiç bir zaman mantıklı gelmez iken, kölelik sisteminin ötesine geçmek için can hıraç savaşıyoruz. neredeyse elimiz kolumuz bağlı gibi ama mücadelemiz inatla devam ediyor.

 

Zaman geçiyor son yaklaşıyor.

 

Nasıl bir son var ki hayallerimizde. Doğum ve ölüm arasında kalan zaman diliminde neler yaptık ve ne yapıyoruz hala.

 

Ruhlarımız biraz huzur bulsun diye sanata tutunuyoruz, kitaplar yazıp müzik üretip taşları şekillendiriyoruz; hepsi bildiğimiz son için mi?

 

İsteğimiz,  kötülükten ve bağnazlıklardan uzak durarak şekillendirmeye çalıştığımız hayatlarımızı gülerek gülümseyerek ve huzur içinde geçirmek mi?

 

Pozitif olan her kavramı anlamsızlaştırdıktan sonra dürüstçe ifade edebileceğiniz hiç bir şey kalmadı. Beyin damarlarım zorlandıkça ruhum sıkıştıkça anlamsızlaşan aidiyet duygusu...

 

Çevremizi sarmalayan balçık ve bataklığın içinde aradığımız bir tutam sevgi ve özlük haklarımız.

Jan Paçal

bottom of page